25 Kasım 2009 Çarşamba

Bölüm III (İlk Buluşma)


Köyde olduğu süre içinde, ticaret için geldiğini söyleyen fakat bir aydır köyde bulunan ve kimseyle konuşmayan gizemli birinin olduğunu öğrenmişti. Bu adam köydeki handa kalıyor, dışarı neredeyse hiç çıkmıyordu.


Hanı birkaç gün gözetledi. Han iki katlıydı. Alt katı bar olarak kullanılıyordu. Barın arkasında han sahibinin kaldığı bir oda, mutfak ve küçük bir deposu vardı. Üst katında ise üç odası ve barı yukarıdan izleyebilecek asma bir koridoru vardı. Sabahları köyde bulunan tüccarlara hizmet veriyordu. Bu tüccarlar buraya yük taşıyabilecek büyük at arabalarıyla gelir köylünün ürettiği ne varsa alıp giderlerdi. Akşama kalmazlar işlerini gün bitmeden bitirirlerdi. Akşam saatlerinde ise köylü gelir bütün günün yorgunluğunu orda atar başlarını taşıyamayana kadar içerlerdi. Ve hiç durmadan ormandan, hayvanlarından, keresteden bahsederlerdi. Hanın hareketliliği çok olsa da handa kalanların sayısı azdı ve bir kapı hep kapalı duruyordu. Düşmanını henüz görmemişti ama hedefini biliyordu.
Ne yapacağı belliydi. Uzatmanın manası yoktu. Bu işi bu gece bitirecek ve Khalmendor’un karşısına övgüleri dinlemek için bir kez daha çıkacaktı. Düşmanının yaptığı gibi onunda kendisini gizlemesi elinde olanı kaçırmaması gerekiyordu. Handa daha fazla görülmemeliydi.

O gün boyunca hanı dışarıdan izledi. Gece olunca içki içmeye gelenlerde gitmiş han boşalmıştı. Bir süre sonra hanın ışıkları söndü ve etraf iyice sessizleşti. Artık son adıma gelinmişti. İçeri girecek ve adamının ruhunu bedeninden ayıracaktı. Birbirinden ayıracağı sadece can ve beden değildi. Beyaz bayraklıların bağlı olduğu Liennah inancına göre başı gövdesinden ayrılan cesetlerin ruhları ebedi huzura asla kavuşamazlardı. Artines de bunu bir alışkanlık haline getirmişti. Hiçbir beyaz bayraklıya ne yaşarken ne de ruhlar diyarında huzur yoktu. Belindeki kuşağına bağlı silahların yerlerini düzeltti ve pelerinini açarak bütün vücudunu örttü. Ardından hana doğru sert adımlarla yürümeye başladı. Tamamen az sonra gerçekleştireceği vahşete odaklanmıştı. Etrafta hiç kimse yoktu, sessizlik öyle alışılmadıktı ki köyde zaman durmuştu sanki. Ortalıkta dolaşan birkaç aç köpek vardı ama geceyle öyle uyumluydular ki fark etmek çok zordu. Hele ki Artemis’in hiç ilgisini çekmemişti. Hana yaklaşırken o karanlıkta hanın kapısının açıldığını gördü. Birden transtan çıkmış gibi kendine geldi. Yanından geçtiği bir evin duvarına kendini yasladı ve görünmemeye özen gösterdi. Gerçi simsiyah peleriniyle yürüyor olsa bile görünmezdi. Açılan kapıdan birisi çıktı, pek seçilemiyordu ama onunda üzerinde bir pelerin ve yüzünü örten bir cüppesi vardı. Kapının önünde durup bir süre etrafa bakındı. Ardından seri adımlarla ama normal bir hızda yürümeye başladı. Artenis onun han sahibi olmadığını biliyordu. Düşmanını canlı kanlı ilk defa görüyordu.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder