Bir an ne yapması gerektiğini bilemedi. Kafasında kurduğu basit plan değişmişti. Adam git gide ondan uzaklaşıyordu. Hemen toparlanıp peşinden gitmeye karar verdi. Aradaki mesafeyi koruyarak takibe başladı. Fakat gecenin karanlığı çok büyük bir dezavantajdı. Adam köylünün artık kullanmadığı eski orman yoluna doğru gidiyordu. Ormana girerse onu kaybedeceğini biliyordu. Artenis adımlarını hızlandırarak adama yetişmeye çalıştı. Düşmanı sanki bu anı bekliyormuşçasına bir fener yaktı ve yürümeye devam etti. Artenis olanlara bir anlam veremiyordu ama fenerin yanması işine gelmişti. Aynı zamanda adamın orman yoluna gireceğini de kesinleştirmişti. Ne yapmaya çalışıyordu? Kaçıyor muydu? Yoksa her şeyin farkındaydı ve bir tuzak mı hazırlamıştı?


Bir müddet sonra yolun dışında ormanın içinde aydınlık bir alan fark etti. O yöne baktığında bir ışık gördü ve ışığın içinde bir gölge. O anlık seçilebilen ışık hemen söndü. Adamını bulmuştu. Tekrar kaybetmeye niyeti yoktu. Dalları birbirine girmiş sık ağaçların arasından hızlı adımlarla ışığı gördüğü yöne doğru yürümeye başladı. Bu adam canını sıkmaya başlamıştı. Oyun mu oynuyordu. Birazdan sadece kafasını değil bütün uzuvlarını ayıracaktı. Sinirini karşısına çıkan dallardan alıyordu. Bir an önce oraya ulaşmaya çalışıyordu. Tekrar elinden kaçırmak istemiyordu. Zaten bu iş çok uzamıştı. Bulunması bu kadar zor olan bir korkak neyin tehdidi olabilirdi ki. Ama yinede görevini yerine getirememek demek artık iş alamamak, Khalmendor’un gözünden düşmek demekti. Büyük Artenis’in destansı hikâyesinin rezalet sonu olabilirdi. Artenis savaşmak için doğmuştu, ya öldürecekti ya da savaşırken ölecekti. Adı da bu topraklar var oldukça, insan ırkı yaşadıkça yaşayacaktı. Yaşamdan anladığı ve tek amacı buydu.
